Yazdır

 

B

NUTQ

 

03

MANTIQU'T-TAYR

Giriş:

      Qur'ân’da   Mantıqu’t-Tayr Terkib’i Neml Sûresi’nde Süleymân Peygamber Qıssa’sı içinde Hüdhüd ile Alaqalı Bölüm’e Muqaddem olarak, ona öğretilen bir Dil olarak kullanılır.

      Simurg Efsâne’si:

      Kuşlar’ın Hükümdar’ı olan Simurg  Bilgi Ağacı'nın Dalları’nda yaşar ve Herşey’i bilirmiş. Gözyaşları’nın Şifalı’ymış ve yanarak Kül olmak Sureti’yle ölür sonra kendi Külleri’nden yeniden dirilirmiş.

      Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar Dünyası’nda Herşey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda Umud’u kesmişler.

Derken bir Gün Uzak bir Ülke’de bir Kuş Sürü’sü Simurg'un Kanadı’ndan bir Tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan Dünyâ’daki tüm Kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un Huzuru’na gidip Yardım istemeye karar vermişler.

      Ancak Simurg'un Yuva’sı, Etekler’i Bulutlar’ın üzerinde olan Qaf Dağı'nın Tepesi’ndeymiş. Oraya varmak için ise 7 Dipsiz Wâdi’yi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden Çetin Yedi Wâdi... İstek, Aşk, Marifet, İstiğna, Tewhid, Hayret ve Yokluk Wadiler’i...

      Kuşlar, hep birlikte Göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve Sebat’ı az olanlar, Dünyewî Şeyler’e takılanlar Yol’da birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş...

      "Aşk Denizi"nden geçmişler önce...". "Ayrılık Wadisi"nden uçmuşlar...". "Hırs Ovası"nı aşıp, "Kıskançlık Gölü"ne sapmışlar... Kuşlar’ın Kimi "Aşk Denizi"ne dalmış, kimi "Ayrılık Wâdisi"nde kopmuş sürüden... Kimi hırslanıp düşmüş Ova’ya, kimi kıskanıp batmış Göl’e...

      Önce Bülbül geri dönmüş, Gül’e olan Aşkı’nı hatırlayıp;

Papağan o Güzelim Tüyleri’ni Bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden Kafes’e kapatılırmış); Kartal, Yüksekler’deki Krallığı’nı bırakamamış; Baykuş Yıkıntıları’nı özlemiş; Balıkçıl Kuş’u Bataklığı’nı.

      Yedi Wâdi üzerinden uçtukça Sayılar’ı gittikçe azalmış. Ve nihayet 5 Wâdi’den geçtikten sonra gelen 6.Wâdi "Şaşkınlık" ve sonuncusu 7.W’âdi "Yokoluş"ta Bütün Kuşlar Umutları’nı yitirmiş... Qaf Dağı'na vardıklarında geriye 30 Kuş kalmış.

      Sonunda Sırrı, Sözcükler çözmüş: Farsça "Si", "Otuz" demektir... Murg" ise "Kuş"...

      Simurg'un Yuvası’nı bulunca öğrenmişler ki; "Simurg - Otuz kuş" demekmiş. Onların hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg'muş. 30 Kuş, anlar ki, aradıkları Sultan kendileridir ve Gerçek Yolculuk, kendine yapılan Yolculuk’tur.

      Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek, Şaşkınlık ve Yokoluş’u da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi Küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça Bataklığımız’da, Tüneklerimiz’de ve Kafeslerimiz’de yaşamaktan kurtulamayacağız. Şimdi kendi Gökyüzü’nde uçmak Zamanı’dır...

      Müslüman Tasawuru’nda Mantıqu’t-Tayr:   

      Attar Önce’si:

      Bu Terkib’in en Ünlü İşyelici’dir Ferîdüddin Attâr (ö. 618/1221). 

      "Mantıqu’t-Tayr" Terkibi’ni Attâr'dan önce ibnu Sînâ, el-Hâkânî ve Muhammed el-Gazzâlî de kullandılar. Attar’ın Mantıqu't-Tayr’ına Konu olan Asıl Hikâye’yi daha Önce Muhammed (Ahmed) el-Gazzâlî hem Arapça hem Farsça yazmış olduğu Risâletü't-Tayr adlı eserinde işledi.

      Mantıq Kelimesi’nin "Söylemek, konuşmak, Lisân-ı Hâl ile anlatmak" gibi Anlamlar’ı var¬dır. "Kuş" demek olan Tayr ise bu Menqıbe’de Sâlikler’i Temsil eder. Allâh'ın Zuhur ve Ta¬ayyünü’nü Temsil eden "Sîmurg" hem Kes¬ret’i hem Wahdet’i gösterir. Nite¬kim Farsça Sîmurg "30 Kuş" Anlamı’na geldiği gibi birleşik halde bununla Wah¬det kastedilmiştir. Esasen Kelime Arap Edebiyâtı’ndaki Anka gibi İsm’i olup Cism’i olmayan Efsanewî bir Kuş’un Adı’dır.

      Attar’ın Tasawwufî Mesnewî’si:

Feridüddin Attar Nisabur’da (1120’da dogmus ve muhtemelen 1194’da Wefat etti). Şair, Mutasavvif. Hekim ve Eczaci olmasindan dolayi Attar olarak anılır.

Tac’ül Ârifin Necmettin Kübrewî’ye Baglı olmakla birlikte; benimsediği Tasawwuf Anlayış’ı bir Sistem’den ziyâde İşrâqî’dir.  Mevlâna, Seyh Galip ve diger Mutasavwwıflar tarafindan yüceltilir. Çoğu Bügün’e ulaşan pek çok Eser bıraktı.

Adı Muhammed'dir. 6 Şubat 553'te Nişâbur'a Bağlı Kedken'de doğdu, 10 Cemâziyelâhir 627'de Moğollar tarafından Şehid edildi.  Şiirleri’nde "Attâr" ve "Ferîd" Mahlâsları’nı kullandı. 20-25 Yaşları’nda Tasawwuf’a İntisap etti. Aqlî ve Naqlî İlimler’de yetişti.

Mantıqu’t-Tayr dışında Diwân’ı, Muhtarnâme, Esrarnâme, Hüsrevnâme (İlahinâme), Musibetnâme ve Büyük Sufiler’in Hayatları’nın anlatıldığı Tezkiretü'l-Ewliyâ'yı yazdı.

Bazı Nüshaları’nda adı Maqalât-ı Tuyûr, Maqâmât-ı Tuyûr, Tuyûrnâme Şekli’nde Kayıtlıdır. Nüshalar arasın¬daki Farqlılıklar dikkate alındığında 5.000 Beyt’i biraz aşar. 31 Bölüm (Ma¬qale) Hâli’nde Remel Bahri’yle Qalem’e alındı. Hamd, Tewhid, Münâcât, Na't ve Dört Halife ile Ashâb’ın Övgüsü’ne ayrılan bir Giriş’le başlar Mesnewî .

 Ardından Hüdhüd’e Merhaba ile başlar.

 583 Yılı Receb Ayı’¬nın 20.Gün’ü  tamamlan¬dığı kaydedilen bir Hatime ile Sona erer. 

1187’de yazdığı veya Mantik Al-Tayr 4.931 Beyit’ten oluşur.

Kuşdili veya Kuşlar Meclisi olarak da bilinir. Eser’de çok Zengin bir Sembolik Dil kullandı. Haqiqât’i arayanlar, yani Haqiqât Yolu’nun Yolcular’ı Kuşlar’la simgelendi. Hüdhüd Mürşitleri’dir. Aradıkları Simurg Adlı Efsanewî Kuş, Allâh’ın Zuhûr ve Taayyünü’dür.  Tabii, Zuhûr ve Taayyün aslında bizzat kendilerinden İbaret’tir. Ancak Varlik Birligi’ne ulaşanlar, “Halq’ın Haqq’in Zuhur’u; Haqq’in Halq’ın Bütün’ü oldugunu” İdrak edebilirler.

Kitab’ın Özet’i:

“…Günlerden bir Gün, Dünyâ’daki Bütün Kuşlar bir araya gelirler. Toplanan Kuşlar’ın arasında Hüdhüd, Kumru, Dudu, Keklik, Bülbül, Sülün, Üveyk, Şahin ve digerleri vardir. Amaçlar’ı, Padişahsız hiç bir Ülke olmadığı Düşüncesi’yle, kendilerini yönetmek üzere bir Padisah seçmektir.

Hüdhüd söze başlar ve Hz.Süleymân’in Postacıcı olduğunu belirttikten sonra; Kuşlar’ın Simurg Adı’nda bir Padişahlar’ı oldugunu söyler. Ama, hiç bir Kuş’un Haberleri’nin olmadığı, herkesin Padişahı’nin daima Simurg oldugunu belirtir. Ancak, binlerce Nûr ve Zulmet Perdeleri’nin arkasında Gizli olduğu için bilinmediğini ve onun “bize bizden Yakın, bizimse Uzak” olduğumuzu anlatır.

Simurg’u arayıp bulmaları için kendilerine Kılavuzluk edeceğini İlawe edince; Kuşlar’ın hepsi de Hüdhüd’ün peşine takılıp onu aramak için Yollar’a düşerler. Kuşlar’ın hepsi de Simurg’un Söz’ü üzerine Yol’a Rewân olurlar…

Ama, Yol çok Uzun ve Menzil Uzak olduğundan; Kuşlar yorulup hastalanırlar. Hepsi de, Simurg’u görmek istemelerine rağmen, Hüdhüd’ün yanına varınca “kendilerince geçerli Çesitli Mazeretler söylemeye” başlarlar. Çünkü, Kuşlar’ın Gönülleri’nde yatan Asıl Hedefler’i çok daha Basit ve Dünyewî’dir

Örnek olarak, Bülbül’ün İsteği Gül; Dudukuşu’nun arzuladığı Âb-ı Hayât; Tavuskusu’nun Amac’ı Cennet; Kaz’ın Mazeret’i Su; Keklik’in aradığı Mücevher; Humâ’nin Nefs’i Kibir ve Gurur; Doğan’ın Sevda’sı Mewki ve İqtidar; Üveyk’in İhtiras’ı Deniz; Puhukuşu’nun aradığı Viraneler’deki Define; Kuyruksalan’ın Mazeret’i Zaafiyet’i dolayısıyla aradığı Kuyu’daki Yûsuf; bütün diğerleri’nin de başka başka Özür ve Bahaneler’dir.

Bu Mazeretler’i dinleyen Hüdhüd, hepsine ayrı ayrı, Doğru, İnandırıcı ve İqna edici Cewaplar verir. Simurg’un olağanüstü Özellikleri’ni ve Güzellikleri’ni anlatır. Hüdhüd Söz alır ve şunları söyler. Söyledikleri, Ayna ve Gönül Açısı’ndan İlginç’tir:

Simurg, Apaçık Meydan’da olmasaydi hiç Gölge’si olur muydu? Simurg Gizli olsaydi hiç Âlem’e Gölge’si vurur muydu? Burada Gölge’si görünen Herşey, önce orada Meydana çıkar görünür. Simurg’u görecek Göz’ün yoksa, Gönlün Ayna gibi Aydın değil demektir. Kimsede o Güzelligi görecek Göz yok; Güzelliği’nden Sabrımız, Taqatımız kalmadı. Onun Güzelliği’yle Aşk Oyunu’na girişmek Mümkün degil. O, Yüce Lûtfu’yla bir Ayna İcad etti. O Ayna Gönül’dür; Gönül’e bak da, onun Yüzü’nü Gönül’de gör!

Hüdhüd’ün bu söylediklerine İqna olan Kuşlar, yine onun Rehberligi’nde Simurg’u aramak için Yol’a koyulurlar. Ama, Yol, yine Uzun ve Zahmetli, Menzil Uzak’tır…

Yol’da hastalanan veya Bitkin düşen Kuşlar Çesitli Bahaneler, Mazeretler İleri sürerler. Bunların arasında, Nefsanî Arzular, Servet İstekleri, Ayrıldığı Köşkü’nü özlemesi, geride bıraktığı Sevgilisi’nin Hasreti’ne dayanamamak, Ölüm Korku’su, Ümitsizlik, Şeriat Korku’su, Pislik  Endişe’si, Himmet, Wefa, Küskünlük, Kibir, Ferahlık Arzu’su, Kararsızlık, Hediye götürmek Dileği gibi Hususlar’la; bir Kuş’un sorduğu “daha ne kadar Yol gidilecegi” Soru’su vardır.

Hüdhüd hepsine, bıkıp usanmadan Tatminkâr Cewaplar verir ve daha Önleri’nde Aşmalar’ı gereken “7 Wâdi” bulundugunu söyler. Ancak, bu “7 Wâdi”yi aştıktan sonra Simurg’a ulaşabileceklerdir.

Hüdhüd’ün söyledigi, Wadiler

1.Wâdi      İstek

2.Wâdi      Ask

3.Wâdi      Marifet

4.Wâdi      İstinga

5.Wâdi      Wahdet

6.Wâdi      Hayret

7.Wâdi      Yokluk (Fenâ) BEKÂ

Kuşlar Gayret’e gelip tekrar Yol’a düşerler… Ama, pek çogu, ya Yem İsteği ile bir Yerler’e dalıp kaybolur, ya Aç Susuz Can verir, ya Yollar’da kaybolur, ya Denizler’de boğulur, ya Yüce Daglar’ın Tepesi’nde Can verir, ya Güneş’ten kavrulur, ya Wahşî Hayvanlar’a Yem olur, ya Ağır Hastalıklar’la geride kalır, ya kendisini bir Eğlence’ye kaptırıp Kafile’den ayrılır.

Bu sayılan Engeller’in hepsi de Haqiqât Yolu’ndaki Zulmet ve Nûr Hicapları’dır. Bu Hicaplar’dan sadece 30 Kuş geçer. Bütün Wâdiler’i aşarak Menzil-i Maqsudları’na Yorgun ve Bitkin bir halde uzanan bu Kuşlar, rastladıkları Kişi’ye kendilerine Padişah yapmak için aradıkları Simurg’u sorarlar.

Simurg tarafindan bir Görevli gelir…Görevli, 30 Kuş’un ayrı ayriı hepsine birer YazI verip okumalarını ister. Yazılar’da, 30 Kuş’un Yolculuk sırasında birer birer baslarına gelenler  ve Bütün yaptıklari Yazılı’dır.

Bu sırada, Simurg Tecelli eder… Fakat, 30 Kuş, Tecelli eden’in  bizzat kendileri olduğunu; yani, Simurg’un Mânâ bakımından 30 Kuş’tan İbaret olduklarını görüp şasırırlar.  Çünkü, kendilerini Simurg olarak görmüşlerdir. Kuşlar Simurg, Simurg da Kuşlar’dır. Bu sırada Simurg’dan Ses gelir:

“Siz buraya 30 Kuş geldiniz, 30 Kuş göründünüz. Daha fazla veya daha az gelseydiniz o kadar görünürdünüz. Çünkü, burası bir Ayna’dır”

Hasılı, 30 Kuş, Simurg’un kendileri olduğunu anlayınca; artık, ortada, ne Yolcu kalır, ne Yol, ne de Kılavuz... Çünkü, hepsi BİR’dir.

Aynı, Aşık’la, Maşuk’un Aşk’ta; Habib’le, Mahbub’un Muhabbet’te; Sâcid’le, Mescûd’un Secde’de; bir olmasi gibi...

Aradan Zaman geçer, “Fenâ’da kaybolan Kuşlar yeniden Beqâ’ya dönüp”, Yokluk’tan Varlığa ererler…”

 

Attar, “Ölüm’den sonraki Ölümsüzlügün Sırrı’na” Lâyık olacakların Bilinci’yle; ancak, Bunlar’ı yazabilir Kuşdili olarak; Sembolik Lisan’la!

Kuşdili, Mesnewî Anlam ve Kapsam olarak Zengin bir Sembolizma’dır.

Kuşlar, “Haqiqât Yolu’nun Yolcular’ı” ;  Simurg, “Haqiqât” olarak tanımlanır.

İnsan Ömrü’nün Engebeleri’ne eşdeger Merdiven Basamakları’nı çıkabilmek ve Sonu’nda ancak çok az Kişi’nin Hedefi’ne ulaşabilmesi şeklinde düşünülebilir.

Bunlar, Tekâmül Merdiveni’nin, İstek’ten Fenâ’ya Doğru çıkan Basamakları’dır. Açıklandığı gibi, Kuşlar’ın bazıları, Fenâ’dan daha ileri giderek Fenâ’nın da Fenâ’sı’nı, yani Beqâ'yi İdrak eder. Sembolik Evren’de Terk etme , yegâne Kemâlât Yolu’dur. Bu Sembolizma’da, Kuşlar Sâlikler’i, Kılavuz Hüdhüd Mürşid’i Temsil eder. Sîmurg (30 Kuş), yani Anka ise, Allâh'ın Zuhûr ve Taayyünü’dür. Tûyurname, bir Wâdi’den öteki Wâdi’ye sırayla geçilerek olgunlaşmak şeklinde Kuşlar’la Temsil edilen İlginç bir Örnegi’dir.

      Attar’da Mantıqu't-Tayr’ın Konu’su :

      Kuşlar kendi aralarında toplanıp hiçbir Ülke’nin Padişahsız olmadığını, Padişahsız Ülke’de Nizam ve İntizam kurulamayacağını belirtirler. Aralarında bulu-nan ve Mürşid’i Temsil eden, Süleymân Peygamber’in Mahrem’i ve Postacı’sı Hüdhüd   bu Konu’da onlara Yol göstereceğini söyler. Hüdhüd’ün Öncülüğü’nde toplanırlar. Fakat Yol’un Uzak ve Sıkıntılı olduğunu anlayınca Bülbül, Papağan, Tavus, Kaz, Keklik, Hümâ, Doğan, Balıkçıl, Baykuş ve diğer bazı Kuşlar birer Mâzeret ileri sürerek Yolculuk’tan vazgeçmek isterler. Hüdhüd Kuşlar’ın hepsine Cewap vererek onları İqna eder. Sonunda bütün Kuşlar Hüdhüd’ün Kılavuzluğu’nda Yol’a çıkarlar. Yolculuk Esnâsı’nda Bitkin ve Yorgun düşen binlerce Kuş Hüdhüd’den Şüpheleri’nin giderilmesini ister. Hüdhüd her birinin Soru ve İtirazları’na Cewaplar verir; önlerinde "Talep, Aşk, Ma’rifet, İstiğna, Tewhid, Hayret, Faqr u Fena" denilen 7 Wâdi’nin bulunduğunu   bunları geçince Padişahlar’ı olan Sîmurg’a ulaşacaklarını anlatır. Tekrar Yol’a koyulan Kuşlar’dan sadece 30’u Hasta ve Yorgun Durum’da bu Wâdiler’i aşıp Yüce bir Dergâh’ın önüne ulaşır. Burada bir Postacı gelip onların Sîmurg’u sorduklarını anlayınca önlerine birer Kâğıt Parça’sı koyarak Okumaları’nı söyler. Kâğıtlar’ı okuyan Kuşlar bütün yap-tıklarının Yazılı olduğunu görüp şaşırırlar. Bu sırada Sîmurg da Tecelli eder. Fakat gördükleri Sîmurg kendilerinden başka bir Varlık değildir. Sîmurg da kendilerini, kendilerinde Sîmurg’u görüp Hayretler İçinde kalırlar. Bu arada bir Ses duyulur: "Siz buraya 30 Kuş geldiniz, 30 Kuş göründünüz; daha Fazla veya daha Eksik gel-seydiniz yine o kadar görünürdünüz; burası bir Ayna’dır". Neticede hepsi Sîmurg’da Fâni olur, artık ne Yol ne Yolcu ne de Kılavuz vardır. Gölge, Güneş’te kaybolur. Menzil-i Maqsûd’a Wâsıl olan 30 Kuş aradıkları Sîmurg’un kendileri olduğunu anlar.

      Attâr Manqıku''t-Tayr'da Wahdet-i Wucûd’un bir Açıklaması’nı bulur. Buna göre Var olan Wucûd-ı Mutlaq’tır. Bütün Qudret O'ndadır. İnsan’ın Kâinat’ta Varlık hâli’nde gördükleri, Wucûd-ı Mutlaq’ın bir Ayna Hükmü’nde olan Adem-i Mutlaq’la karşılaşmasından doğan Çeşitli Görünüşler’den İbâret’tir. Allâh Çeşitli Şekiller’de Tecelli ettiğinden Bütün Eşyâ ve Yaratıklar bir Varlığa Sâhip gibi görünür. Aslında bu görünen Şeyler’in Gerçek Varlığı yoktur. Attâr Eseri’nde bu İnanc’ı Kuşlar’ın Dili’nden Temsilî bir Tarz’da Hikâye etmiş, Hüdhüd ile Çeşitli Kuşlar arasında geçen Konuşmalar Aracılığı ile Tasawwufî Keşifler’i açıkladı.

      Şâir, Hüdhüd’ün Ağzı’ndan Kuşlar’ın Soru ve İtirazları’na Cewap verirken Konu’ya uygun düşen başka Hikâyeler de anlatır. Birçoğu Tezkiretü'l-Ewliyâ Adlı Eseri’nde geçen bu Hikâyeler arasında Fikrî bir Bağlantı vardır. Mantıqu't-Tayr'daki Hikâyeler birkaçı dışında genelde Kısa olup bazan üç beş Beyit’te sona erer, ardından gelen Beyitler Hikâye Münâsebeti’yle Attâr'ın aktardığı Fikirler’dir.

      Hüdhüd şu şekilde betimlenir: "Sırtı’nda Tarikat Elbise’si, başında ise Haqiqat Tac’ı vardı.’’  Dergâh aslında bir Ayna’dan İbaret’tir. Bu Eser’de şöyle açıklanır: "O Dergâh’tan Hâl Dili’yle bir Nida geldi: 'Güneş’e benzeyen bu Dergâh bir Ayna’dır'." Kuşlar böylece Fâni olduktan uzunca bir Süre sonra onların tekrar kendilerine (Varlık Âlemi’ne) gelmelerine İzin verilir. Bu noktada Kuşlar’ın geldikleri Maqam’ın Beqa olduğunu ifade eden ve Beqa Maqamı’ndan Söz eden Beyitler bulunur. Kitap Attar'ın kendisi hakkındaki bir kısımla biter; bu kısımda Kitabı’na dâir de Yorumlar’ı bulunur.

      Attar Sonra’sı:

      Onun anlattıkları o kadar beğenilmiştir ki Mewlânâ Celâleddîn-i Rûmî de bazılarını alıp aynı Wezin’de yazdığı Mesnewi'sinde işlemdi.

      Başta Türkiye ve İran olmak üzere Dün¬yâ’nın Çeşitli Kütüphaneleri’nde pek çok Yazma Nüsha’sı bulunan Mantıqu't-Tayr birçok defa basılmış, ilk defa Taş Basması olarak Cavinpûr'da yayımlandı. Necmü’d-Dewle Abdu’l-Gaffâr'ın  Zükâü’l-Mülk Muhammed'in  M.Cewâd Meşhûr'un  ve Seyyid Sâdıq Gewherî'nin  hazırladıkları Yayınlar daha Güvenilir Qabul edilir. Ahmed Nâcî el-Kaysî'nin Kahire Üniversite’si Şarqiyât Bölümü'nde hazırladığı Attârnâme ev Kitâbü Ferîdiddîn el-Attar en-Nîşâbûrî ve Kitâbühû Mantıqu't-Tayr Adlı Hacimli Doktora Tez’i basıldı

      Bedî Muhammed Cum'a Mantıqu't-Tayr'ı Arapça'ya Tercüme etti. 

      Mantıqu't-Tayr üzerinde çok çalışılan, Nazîreler yazılan ve şerhedilen bir Eser oldu. Seyyid Ali Hemedânî Mantıqu't-Tayr’dan Muhtasar bir Antoloji meydana getirmiş, Mesnewî Şârih’i Prizrenli Şemş de bu Eser’i şerhetti. 

      Türkçe’de Mantıqu’t-Tayr:

      Türk Edebiyâtı’nda Önemli Yeri ve Etki’si olan Mesnewî’yi Gülşehrî Manzum olarak 717'de (1317) Türkçe'ye çevirdi. Mantıqu't-Tayr veya Gülşennâme Adı’¬nı taşıyan Eser’in Hatime Bölümü’nde Gül¬şehrî, Mantıqu't-Tayr’ı Esas almakla bir¬likte başka bir Eser Meydan’a getirdiğini ve Eseri’nin Telif sayıldığını söyler.

      Müjgân Cunbur'un Doktora Çalışması’na   Konu olan bu Tercüme incelendiğinde Gülşehrî'nin Konu ve Tertip Açısı’ndan Esas aldığı ve ona bir Nazîre yazdığı anlaşılıyor.

Gülşehrî, Anadolu Selçukluları’nın  Son Dönemleri’nde, Sultan Veled, Yunus Emre, Âşık Paşa gibi Türkçe yazıp Türkçe söyleyen Ozanlar’dandır

1200ler’in Sonları’yla 1300ler’in ilk yarısı’nda yaşadı. Asıl Ad’ı Ahmed. Bir İlim ve Tasawwuf Şehr’i olan Kırşehir'de (Gülşehir).doğdu. Ömrü’nün sonuna kadar burada yaşadı.

Gülşehrî'nin Kırşehir'de Ahi Evran'dan sonra kurulan Ahilik Örgütü’nün başında bulundu. Bu Örgüt’ün Yayıcılarından oldu. Ustası Ahi Evran'ın etkisinde yürüdü. Bir şiirinde : ‘Elli yıl ben ansız durmadım /Yazı yaban durgun görmedim’ diyerek tam 50 Yıl, Ahi Evran'la birlikte kaldığını, onsuz yapamadığını söyler. B irçok şiirinde onu över.

Gülşehrî'nin Ahi Evran hakkında yazdığı bir Risâle’den başka, Onu Türk Edebiyatı’nın Türkçeci, Güçlü bir Ozan’ı olarak tanıtan Eser’i Mantıqu’t-Tayr

Kuş dili. Attar'ın Farsça Eseri’nin Türkçe’ye Manzum Çeviri’si.  Daha başka Kaynaklar’dan ve özellikle Mewlâna'nın Mesnewi'sinden aldığı Hikâyeler’le süsledi. Tasawwufi Görüşleri’ni de katarak Orijinal bir Eser oluşturdu.  Türk Dili’ne Hayran’dır. Türkçe'nin Farsça ve Arapça’dan Üstün, Tatlı bir Uyuşum’u olduğunu, bunu belirlemek için de bu Eser’i yazdığını söyler. Türki’nin Hor görüldüğü bir Dönem’de.. 

Çağdaşı Yunus Emre ve Hemşehrisi Âşık Paşa'yla Türk Dili’nin Emektarlar’ı.. Feleknâme diğer bir Eser’i. kaç yıl yaşadığı, ne zaman öldüğü kesin değil.

Bilinen ondan gelen, sararmış Kâğıtlar üzerindeki Sesler ve Nefesler’dir. Kırşehir'in Gül Bahçeleri’ni çok sevdiğini, Güller’i kendine Yâr eylediğini, Bütün Sözler’i bir yana İterek Bülbül gibi Gül Söz’ü söylemeyi istediğini anlatan şiir’i

Her gülü kim kendime yar eylerim

Her gice vasfını tekrar eylerim.

Her seher kim gül çemende açıla

Kamudan ilkin bana karşı güle.

Nevbahar oldu kim bülbül söyleye

Aşkını maşukuna şerh eyleye

Kamu sözü gel ki terkeyleyelim

Bülbül gibi gül sözü söyliyelim... 

      Diğer Türkçe Çalışmalar:

      Mantıqu't-Tayr'ı Manzum olarak Mewlewî Fedaî De¬de Mantıqu'l-Esrâr  Karatovalı Zaîfî Pîr Mehmed Gülşen-i Sîmurg  ve Qadızâde Şeyh Mehmed İnşirâhu's-Sadr  Adı’yla Türkçe'ye çevir¬diler.

Abdu’l-Baqî Gölpınarı’ının Yazar ve Eser’i hakkında bir Giriş’le Açıklamalar’dan Meydana gelen Mensur Tercüme’si de ba¬sıldı. 

      Türk Edebiyâtı’nda Attâr'ın Man¬tıqu't-Tayr’ı Örnek tutularak yahut ondan İlham alınarak yazılan bir çok Eser de vardır.

      Ali Şîr Newâî'nin Lisânü't-Tayr'ı  Derviş Şemse’d-Dîn'in Deh Mürg'u  yazdı.

      Avrupa’da Mantıqu’t-Tayr:

      Mantıqu't-Tayr'ı Avrupa'ya ilk tanıtan kişi Hammer'dir.

      M.Garcin de Tassy Eser’in Metni’ni neşrettiği gibi Mantic uttair ou le langage des oiseaux Adı’yla Fransızca'ya Tercüme etti .

      Baron Erik Hermel’in bu Metn’e dayanarak Eser’i Almanca'ya çevirdi. 

      R.P.Masanı tarafından bir Bölü¬m’ü İngilizce'ye Tercüme edildi ve 1924'te The Conîerence oi Birds Adı’yla yayımlandı.

Tam Metni aynı Ad’la Efham Derbendi ile D.Davis tarafından Tercüme edildi. 

      Mantıqu't-Tayr Hindistan'da da birçok defa basıldı.

Mantıqu’t-Tayr’la Beslenen Sözler:

İlim İlim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsen

Bu nice okumaktır.    Yunus Emre

 

Bilmek istersen seni

Can içre ara canı

Geç canından bul anı

Sen seni bil sen seni.   Hacı Bayram Welî

 

Dermân arardım derdime

Derdim bana Dermân imiş.

Burhân arardım kendime

Aslım bana Burhân imiş.

Sağım Solum gözler idim

Dost yüzünü görsem deyü

Taşralar’da arar idim

Ol cân içinde cân imiş.  Niyazi Mısrî

 

Hoşça bak Zâtı’na kim Zübde-i Âlem’sin sen

Merdüm-i Dîde-i Ekvân olan Âdem’sin.    Şeyh Galip

 

      Mantıqu't-Tayr ve Tasawwuf:

 Hüdhüd Sırtı’nda Tarikat Elbise’si ile Tasvir edilirken Simurg Tanrı için bir Sembol olmuştur. Kuşlar’ın her birinin Zaaf’ı kişinin Suluku’nda o Zaaf’a Sâhip olmasının Kötülüğü ve Sonuçları ile açıklar.  Simurg'a ulaşmanın Yol’u olarak saydığı Wâdiler Tasawwuf’ta sıklıkla kullanılan Kavramlar’dır ve Birey’in Tasawwuf’taki Yolculuğu’nun Çeşitli Kademeleri’ni, Maqamları’nı belirlerler. Her Wâdi’yi açıklanırken aslında o Maqam’ın Özellikler’i ve Zorluklar’ı açıklanır.

Yol’un sonuna varıldığında Tasawwuf’taki Herşeyin Tanrı'nın bir Yansıması’ndan İbaret olduğu İnancı’na dayanan bir şekilde Dergâh’ın bir Ayna olduğu ve Tanrı'yı Sembolize eden Simurg'un da oraya varabilmiş (böylece Tanrı'da Fena olmuş Mutasawwıflar’ı Sembolize eden) Kuşlar olduğu görülür.